Türk
Edebiyatı hazinesi öylesine geniş bir hazinedir ki bin bir türlü eser, yazar, şair, sanat
görürüz. Öylesine eski ve özel bir
edebiyattır bizim edebiyatımız. Hiç şüphesiz her yazar ve şair nevi şahsına münhasırdır.
Bu konuda hem fikiriz. Ama edebiyatımız
bir garip insana ev sahipliği yaptı. Bu şairi en iyi tanımlayan kelime GARİP.
Benim en iyi arkadaşımdır ayrıca kendileri. Sorarsınız belki bana: İnsan
görmediği biri ile nasıl arkadaş olur diye? Sevgili Karanat okurları inanın,
sevmek, arkadaş olmak için görmeye gerek yok. Anlamak ve hissetmek yeterli.
Lafı fazla
uzattım. 13 Nisan günü 104 yaşına giren
Orhan Veli’yi kendi üslubum ile biyografik ayrıntılara takılmadan
anlatacağım sizlere. Okursanız ne mutlu bana, ne mutlu size…
Aklı fikri
şiirde, denize hasret, nasırdan ve baş ağrısından mustarip ve aşka aşık bir
insan Orhan Veli. Aruz kalıbına hakim olmasına rağmen sanatsız serbest kalıbı
tercih edecek kadar mütevazi. Belki kötü
huyları da var? Ama kendi deyimi ile ne gerek var hepsini yazmaya…
1941 yılında
arkadaşları Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile Garip kitabını çıkardı. Ama ne
kitap… Tüm şairler ayağa kalktı. Bir çoğu sinirden çıldırdı. Bir çoğu Garip’i
alaya aldı. Orhan Veli’nin tüm amacı şiirin ne kadar sade ve halka yakın bir
sanat olduğunu anlatmaktı. Her ne kadar Anlatamıyorum
dese de bence anlattı bizlere bunu. Garip Hareketi bir akım değil bir değişim
oldu Türk Edebiyatı’nda. Nazım Hikmet’inden Ahmet Hamdi’sine, Özdemir Asaf’ından
Cahit Külebi’sine bir çok şair Garip Hareketi etkisine girdi.
Atilla İlhan,
Necip Fazıl gibi şairlerimiz ise Orhan Veli sağ iken Garip Hareketi’ne ses
edemeyecekler ancak Orhan Veli aramızdan ayrıldıktan sonra adeta birer korkak
gibi ortaya çıkıp bu hareketi ve Orhan Veli’yi yerden yere vuracaklardı.
Yokluklar içinde ölen bir şairi ve halka şiiri sevdiren bir hareketi yerden
yere vuracaklardı…
1950 yılının
Kasım ayında, Ankara’da elim bir kaza Garip şairi aramızdan aldı götürdü.
Bilirdik ki korkmazdı Orhan Veli ölümden. Bekliyorum, Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın diyen; Ömür çok bekleriz, Ne çıkar, İlahi
Kızılcık diyen açık hava ozanımız beklemiyordu işte artık.
İnanın her
Orhan Veli’yi düşündüğümde aklıma gelir. Erken gitmeseydi bu hayattan edebiyatımız,
şiirimiz hangi durumlara gelecekti? Nazım Hikmet’in Oğlum dediği, Ahmet Hamdi’nin Kıymetli
Çocuğum dediği, Oktay Rifat’ın Kardeşim
dediği bu insan yaşasaydı bizler daha güzel eserleri görecektik mutlaka.
İçimizden
biri. Her anımızda yanımızda Orhan Veli. Garip Hareketi ise bizlere fazla garip
gelmiyor artık. Huzur içinde uyu Açık
Hava Ozanı Orhan Veli. Bizler seni anlıyoruz…
Biliyorum,
kolay değil yaşamak
Gönül verip
türkü söylemek yar üstüne
Yıldız
ışığında dolaşıp geceleri
Gündüzleri
gün ışığında ısınmak.
Şöyle fırsat
bulup, yarım gün
Yan
gelebilmek Çamlıca tepesine
-Bin bir
türlü mavi akar Boğaz’dan-
Her şeyi
unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum,
kolay değil yaşamak
Ama işte
Bir ölünün
hala yatağı sıcak
Birinin saati
işliyor kolunda
Orhan VELİ